![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbSdcI8kk0n9W0wy_2_oNZ6P3qxwHWKZHgDx9OYArCBkfy93m-KSuijFnACpR_7q5bCSENC5VQvTQhOZu_2maUvH0rmY6B8aGCgf-tSTrJz0Q-wrH0O3QHyecGDvSQ7ltvmWTirO8qlLg/s320/G__n+Bat__m__.jpg)
Bütün gün arka sokaklardaki derme çatma evleri, yetim anıtları, adım başı karşınıza çıkan iğde ağaçları ve çiğ bir aydınlık içinde uyuşup kalmış denizin tembel dalgaları güneş batarken silkinip doğrulur. Biraz önce her biri bir kulübeyi andıran derme çatma eski evler camlarına vuran akşam güneşiyle som mermerden birer saray şekline girer. Issız caddeler, bir şenlik gecesinin pırıltılarıyla dolup taşar. O yetim anıtların başları yanar döner halelerle süslenip şahlanırlar. Tepelerdeki bodur zeytinler günün son ışıkları sayesinde serilip serpilen gölgeleriyle insana yıllanmış çınarlar gibi heybetli görünür. Çepeçevre boz tepeler öbek öbek katır tırnaklarıyla örtülü sarı yüzüyle son bir kere bize bakar.
Güneş battığı yönden bir yere işaret eder gibidir…
Bulunduğumuz yerden karşıya bakınca Midilli Adasının bizi topraklarına çağıran
sesini duyar gibi oluruz. Sanki hep mutlu yaşlanmış, şimdilerde ise yüz yaşını
aşmış ihtiyar bir kadındır. Akşamüstleri her iki kıyı da el sallar gibidir
yitip giden güneşe… Gururla gerinirler günün sonunda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
YORUMUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER HEP BİZİMLE KALIN...