SANAT, TARİH, PİZZA, PESTO, MAKARNA (1.Bölüm)
Yola çıkma fikrini her zaman sevmişimdir. Bu fikri hep heyecanla karşılarım. Bu heyecanım da uzun sürer. Sürdükçe de hayata daha başka bakar, beni bekleyen yolculukla ilgili hayallere daldıkça da daha bir keyifli geçer zaman. Nasıl anlatsam ki, o anki his, şu an bilemiyorum... Belki tazelenmek gibi bir duygu gibi. Yepyeni olmaya benziyor işte... İşte bu heyecan sürer böyle. Ben de bu heyecan ve yenileşme sürecini sonuna kadar yaşamaya bakarım. Ve her gezi başlangıcında olduğu gibi, hemen bir gezi planı hazırlama gayretiyle ilk adımları atmayı hatırlarım. Şehir haritası, duraklar, ulaşım, adres ayrıntıları... Uzuun bir gezilecek yerler ve yapılacaklar listesi, sonra da sadece bir sırt çantası, içine birkaç ince giysi ve tabi bir de not defteri:)
Şimdi iş, zamana kalmıştır artık. Keyfince akar gider o da. Ben de uzun meşguliyetler arasında yeni yerler, insanlar, mekanlar ve yeni tatlar için sabırsızca yolculuk zamanını beklerim.Bir gün, böyle bir bekleyişin ardından Roma'ya gitme vakti geldi. İki kafadar, bir başımıza çıkacağımız bu seyahatin en temel ayrıntısı ''Yabancı bir yerde, yabancı ruhunu taşıyarak gezmemek'' olacaktı. Yani turistçe gezmemek (buna rehberli turistler gibi plaj şapkası takmamak, yol iz bilmez gezginler gibi yer ve adres sormamak, turistik olup rağbet gören ama bir o kadar orijinal olmayan yerlerde yemek yememek, sadece popüler yerleri gezmeyi kafaya takarak keşfetmekten korkmak, erken uyanıp bütün günü gezerek geçirmek yerine uyumak ve daha başka ayrıntılar da eklenebilir tabi). Bu başka bir geziydi. amaç dinlenmek, tatil falan yapmak olmamalıydı. Roma seyahatinde amacımız belliydi; özgür bir ruhla, özümseyerek, anlayarak ve keşfederek gezmek...Böylece on günlük seyahatin her ayrıntısı planlandı.
Gezimizin ta başında aldığımız bu kararlarla turist olmamaya karar verirken, tabi bir de desteğimiz vardı. Evlerinde bizi misafir eden italyan arkadaşlarımızin (Antonio, Maria Rita ve annesi ) sayesinde bu şehri; mimarisi, milleti, yemekleri, tarihi, geleneksel dokusu, kokusu yani tüm renkleriyle tam da hakettiği gibi yaşadık.
Leonardo da Vinci Havaalanı ve sonrasında Termini İstasyonu ile Merhaba Roma!
Gelin ve damat kilisedeki törenden sonra meydanda geziyorlar.
Roma’nın en sevdiğim yönlerinden biri, böyle birçok ahşap panjurlu, mimarisi
güzel, rengarenk tarihi binalara sahip olması. Mimari takıntısı olan bir insan
olarak gözüm şenleniyor
Şehrin caddeleri çok geniş ve trafik oldukça kurallı işliyor. Yaya yollarında adımınızı attığınız an tüm araçlar duruyor ve karşıya geçmenizi bekliyor. Korna seslerini ise unutun burada, yollar gayet düzenli ve sessiz. Dikkat çeken bir diğer durum birçok kişinin kullandığı Vespa'lar...
Burada öğünler, açlık gidermekten çok, arkadaş ve aileyle zaman geçirmek ve sohbet etmek için. Bu sebeple de diğer Avrupa ülkelerindeki yemeklerden daha uzun süren görkemli sofralar çıkıyor karşımıza. Aile ziyafetlerinde ise bir yemek saatler sürebiliyor.
Pazar yerleri ve manavlar çok çeşitli ürünlerle dolu. Her şey doğal ve taze. Zaten ürünlerinde birbirinden farklı boy ve renkte olmasından belli organik oldukları. Halk ürünleri genelde tane hesabıyla alarak taze tüketmek istiyor. Fiyatlar bize göre biraz fazla olsa da ülke şartlarına göre makul.
Dünyanın her tarafında bilinip, sevilen, çok renkli bir mutfak olan İtalyan mutfağında Etrüsk, Antik Yunan, Antik Roma, Bizans, Yahudi ve Arap mutfaklarının etkisi çok belirgindir. Yiyecekler ve malzemeler bölgelere göre farklılık gösterirken ulusal mutfağın en bilinen yemeklerinden pizza ve makarna başlangıçta yöresel olup, daha sonra İtalya'nın her tarafına yayılmış ve bu yayılım sırasında bölgede bölgeye değişmiştir. Örneğin Napoli makarnayı daha akışkan ve bol bir sosla hazırlayıp tabakta kalan sosu da ekmeğiyle sıyırırken, Roma bu konuda işi standartlara döküyor ve sosun makarnanın önüne geçmesini istemeyerek lezzeti parmicano(parmesan) peynir ve şarap ile tamamlıyor. Sonrasında içilen kahve ise, özellikle de espresso, İtalyan mutfağının her bölgesinde değişmeyen bir alışkanlıkla yemeklerden sonra mutlaka içiliyor. Bu tıpkı bir ritüel gibi, sabahları, öğlen siesta zamanı, akşam yemeklerinden hemen sonra espresso mutlaka içiliyor. Leonardo da Vinci Havaalanı ve sonrasında Termini İstasyonu ile Merhaba Roma!
Sanat, Tarih, Makarna, Pizza ve Pesto şehri Roma bizi, Büyük Yunan kültürü, imparatorluk izleri, tarih fışkıran caddeleri, tertemiz meydanları ve bütün Akdeniz bölgesine egemen olmuş kocaman ruhuyla karşıladı.
Burada açık havada kurulmuş bir müzeyi gezer gibi olursunuz. Her yer, mükemmel ayrıntılarla yapılmış yüzlerce yıllık heykellerle, kiliselerle, kapılarla, kabartmalarla dolu.
Ünlü ressam Rafael aynı zamanda heykeltraş, mimar ve edebiyatçı da olan Leonardo da Vinci ve Mikelanj, İtalya'nın yetiştirdiği ve Avrupa’nın her yönden gelişmesine ve güçlenmesine öncülük etmiş büyük isimler...
Yüzyıllardır ülkelerini mükemmel eserleriyle gururlandırıyorlar.
Yüzyıllardır ülkelerini mükemmel eserleriyle gururlandırıyorlar.
Rönesansın ilk olarak başladığı bu ülke, sanatın ve aydınlanmanın medeniyetteki ilk durağı...
Melek figürleri hem resim hem heykellerde sıkça çıkıyor karşımıza.
Şehrin kesinlikle bir çekim gücü var. İçindeyken alıp hapsediyor tarihine sizi, uzaktan bakınca da ayrı kalmak istemiyor, sokaklarında kaybolmak istiyorsunuz...
Gelin ve damat kilisedeki törenden sonra meydanda geziyorlar.
Burada meydanlar birbirleriyle yarışıyor. Hepsinde büyük bir ihtişam ve tarih var.
Heybetli eserlerleriyle sanata kucak açan bu şehir her köşede, çeşmeler ve birbirinden güzel heykellerle mitolojik öykülere gönderme yapıyor.
Roma'nın başka bir yüzü. Hala içinde hayatlar taşıyan bu güçlü köprülerin üstündeki evlerin içini gezmeyi çok isterdim. Sokak sokak gezerken keşfettiğimiz birçok güzel yerden bir kare...
Roma denince akla Flavianus Amfitiyatro ya da Arena olarak da bilinen Collessium(Kolezyum) gelir. İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için gladyatör dövüşleri düzenler, önemli kişilerin infazlarını gerçekleştir ve pek çok halk gösterileri, taklit deniz savaşları, büyük savaşların yeniden canlandırılması ve klasik mitolojiye dayanan dramalar yapılırmış. Tarihi yapının hala sapasağlam ayakta olması ve burada yaşananlar sebebiyle Roma İmparatorluğu'nun bugün hala ikonik sembolü olarak görülür ve modern Roma'nın en çok turist çeken yerlerinden biridir.
Mimarisi eşsiz bu arenanın yorgun taşları yanında durup geçmişi düşünüyorum. Ortaçağ barbarlığının eğlence anlayışının sergilendiği, katliamların yapıldığı bu tarihi yapı eşsiz ihtişamıyla bugün bize her şeyi unutturmuşa benziyor. Muhteşemliğiyle kendini affettirmiş, ayrıca güzelliğiyle, Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri seçilerek ününe ün katıp dünyanın her yerinden insanları dizlerinin dibine taşıyacak kadar da güçlü bir yer. Collessium'un insanı biraz korkutan, biraz da cesur hissettiren gölgesinde, eski bir tarihin ruhu var...
Katedraller ve rönesansın tüm izlerini taşıyan saraylar sürekli, dünyanın dört bir yanından misafirlerini karşılıyor.
Sokaklar sanatla dolup taşıyor. Sokak sanatçıları şehrin ilgiyle seyredilecek en güzel özelliği.
Tarihin en eski sayfalarından kopup gelen daracık sokaklarında, gide gide mutlaka bir meydana çıkıyoruz. İtalyanca, Piazza diye adlandırılan meydan kavramı İtalya' da insanların öğle sonralarını birlikte geçirdikleri, özellikle de yaşlıların bir şeyler içip sohbet ettikleri bir buluşma noktası.
Burada öğünler, açlık gidermekten çok, arkadaş ve aileyle zaman geçirmek ve sohbet etmek için. Bu sebeple de diğer Avrupa ülkelerindeki yemeklerden daha uzun süren görkemli sofralar çıkıyor karşımıza. Aile ziyafetlerinde ise bir yemek saatler sürebiliyor.
Dünyanın her tarafında bilinip, sevilen, çok zengin bir mutfak olan İtalyan mutfağında Etrüsk, Antik Yunan, Antik Roma, Bizans, Yahudi ve Arap mutfaklarının etkisi çok belirgindir.
Yiyecekler ve malzemeler bölgelere göre farklılık gösterirken ulusal mutfağın en bilinen yemeklerinden pizza ve makarna başlangıçta yöresel olup, daha sonra İtalya'nın her tarafına yayılmış ve bu yayılım sırasında bölgede bölgeye değişmiştir. Örneğin Napoli makarnayı daha akışkan ve bol bir sosla hazırlayıp tabağı da ekmeğiyle sıyırırken, Roma bu konuda işi standartlara döküyor ve sosun makarnanın önüne geçmesini istemeyerek lezzeti parmicano(parmesan) peynir ve şarap ile tamamlıyor. Sonrasında içilen kahve ise, özellikle de espresso, İtalyan mutfağının her bölgesinde değişmeyen bir alışkanlıkla yemeklerden sonra mutlaka içiliyor. Geleneksel olarak da İtalya'da yemekler ana yemek ve kahve olmak üzere iki bölümden oluşup ''Primo'' olarak adlandırılan tabakta, ana yemek sayılmayan ama doyurucu olan risotto ve makarna gibi yemekler bulunur. Modern İtalyan mutfağında ise sebze, makarna ve pizza çeşitlemeleriyle karbonhidrat ve proteinin aynı anda alınabileceği yemekler bulunur.
Pesto sosu, vazgeçilmez bitki fesleğen, zeytinyağı ve cevizden yapılan, genellikle makarna ve pizzada kullaılan sos olarak yer şeyde karşımıza çıkıyor. Biz de bir şişe satın aldık ve garantisi olarak ev sahiplerimizden de tarifini:)
Pesto sosu, vazgeçilmez bitki fesleğen, zeytinyağı ve cevizden yapılan, genellikle makarna ve pizzada kullaılan sos olarak yer şeyde karşımıza çıkıyor. Biz de bir şişe satın aldık ve garantisi olarak ev sahiplerimizden de tarifini:)
Her ne kadar espresso bir italya klasiği ise de bizim favorimiz cafe latte idi.
İtalyanlar ile Türklerin kahvaltı kültürleri arasında çok ciddi bir fark var. Kahvaltı denildiğinde aklımıza hemen yumurta, peynir, zeytin, domates, tereyağ, bal, reçel gibi şeylerden oluşan oldukça iştah açıcı bir masa gelir. İtalyanlar için ise tüm bu saydıklarımın kahvaltıda tüketilmesi düşünülemez. İtalya’da kahvaltı filitrelenmiş mis gibi kahve kokularıyla başlar. Bir de en önemli ikili cappuccino ve cornetto’dur. Sabah kahvaltısını bunun dışında cantucci ya da biscottini tagliati adı verilen bademli bisküviler ve çeşitli marmelatları da sıklıkla tüketirler.
1.BÖLÜMÜN SONU
2.BÖLÜMDE
KAHVE ÖYKÜSÜ, RİCOTTO YAPIMI, İTALYAN MAKARNASI, PİZZA VE PESTO
çok güzel anlatmışsın gezmiş gibi oldum ...
YanıtlaSil